Ermenilerin düzenlediği sahte belgeler konusunu ele alan son yazılarımın ardından çok sayıda belge gelmeye başladı. Memleketim dedikleri bölgelerde yaşananları ya da ailelerinin başına gelenleri en ince ayrıntısına kadar anlatanlar var. Sağ olsunlar, var olsunlar. İnşallah bir gün onları da yayınlarım. En çok merak edilense sayfalarıma defalarca konuk olan "Ermeni Kafataslarından Yapılan Piramit" öyküsü...
Bu konuyu yıllar önce birkaç kez dile getirmiştim. O yazılardan biri bu sitede de var. Eğer sayfaları biraz karıştırırsanız o yazıya ulaşabilirsiniz. Kolay erişim sağlamanız için bu paragrafın hemen altına o ünlü resmi kaydedeceğim. Her zaman kullandığım fotoğraf sözcüğü yerine birkaç anlam taşıyan resim sözcüğünü tercih ettiğimi mutlaka fark etmişsinizdir. O yazılarımı bugüne dek okumamış olanlar, kafataslarıyla dolu aşağıdaki resmin üzerini tıkladıklarında, "Ermeni Kafataslarından Piramit ve Kargalar" yazısına ulaşabilecek ve ne demek istediğimi anlayacaklardır. Resmi buraya da kaydetmekteki amacım, sayfadan sayfaya geçmeden kolaylıkla görülerek incelenebilmesini sağlamak içindir.
"İşte O Fotoğraflar" yazı dizisinin bugünkü bölümünü, sahtecilikle ilgili mektuplara ayırdım. Biri yurt içinden, biri dışardan, biri de hangi ülkeden gönderildiği belli olmayan elektronik mektuplar!
Geliş sırasına göre yayınlıyorum. Buyrun!..
YURT İÇİNDEN GELEN YORUM
Aşkım Hanım göndermiş. Yorum yazısı Sayın Günay Tulun'la başlıyor. Gençliğinde bir süre İstanbul'un Kurtuluş semtinde yaşamış. Çok sayıda Ermeni arkadaşı var. Onları çok sevdiğini de özellikle belirtmiş ama gerçekleri de dile getirmeliyiz diyor. Onlar çok rahat konuşuyor ama aslında haklı olan bizlerse anlaşılmaz bir şekilde susuyoruz diye yazdıktan sonra sözlerine şöyle devam etmiş:
Önce, sizi bu konudaki
çabalarınızdan, insanlara doğruları anlatabilmek adına verdiğiniz mücadele ve
sarf ettiğiniz emekten dolayı kutluyor, ayakta alkışlıyorum.
Yazınızı daha okuyamadan
kitaplara, sergilere konu olan o fotoğrafı gördüm.
Üzerini tıklayarak büyüttüm.
Sahteliği hemen belli oldu.
“Elinde ekmek olduğu iddia edilen kişinin o fotoğrafa sonradan
yerleştirilmiş olduğu çok açık. Üzerindeki kıyafet günümüze ait. O tarihlerde
giyilenlerle uzak yakın ilgisi yok. Nasılsa kandırırız düşüncesiyle bu detaya
önem verilmemiş, fotomontaj ise çok acemice uygulanmıştır.”.
Osmanlı döneminde çekilmiş bir
fotoğraf olmadığını gösteren öyle belirgin
hususlar var ki…
Önce açılar diye anlatmaya başlayacaktım ama uzun uzun anlatmak yerine fotoğraf
tekniği çok farklı diyeyim de mektubumu okuyanlar sıkılmasın. Fotoğraf montajdan
da önce eskitilmeye tâbi tutularak flulaştırılmış. Elinde ekmek olduğu iddia
edilen kişi ise ötekilerle kıyas kabul edilmeyecek kadar net. Fotoğraf birkaç boyutluymuş
da arkadaki o kişi öne fırlamış gibi…
Arka planda ise:
“Sağ tarafta eski duvarlar ve yeşil bir
bahçe. Sol tarafta ise gayet net ama nerede başlayıp nerede bittiği belli
olmayan, beyaz boyalı bir duvar. Üst kısmındaki merdiven gibi kademeli kısmın da
fotoğrafa müdahale ile oturtulduğu o kadar aşikâr ki. “…
Fotoğrafa bakıp da
fotomontajlarla dolu olduğunu görmemek için ya kör ya da ön yargılı olmak
gerekir. Daha ayrıntılı incelemeye başlamadan önce, göz attığım o ilk anda
gördüklerim bunlardı. Sahtekârlıktaki fütursuzluğa dayanamadığım için incelemeye
devam etmedim.
Sahtekârlığa kapı açan Oxford
Üniversitesi’ni ve onların Yayın Kurullarını, bu sahte fotoğrafı kitabına alıp
soykırımın belgesi olarak yayınlayan İngiliz Prof. Donald Bloxham’ı, müzelerini
böyle saçmalıklarla doldurma fütursuzluğu sınır tanımayan Ermenileri ve
bu fotoğrafı gördükten sonra da Ermenilerin soykırım belgesi olarak
sunduklarına inananların çirkin amaçlarını tarih er geç yazacaktır.
Bizde de “ülkemiz toprakları
üzerinde yıllardır oynanan oyunları bildiği, gördüğü hâlde, bu tür sahte
belgelerin gerçekliğine inanan, soykırımı
kabul eden ve sonra da Türk olduğunu iddia eden insanlar” var. Onların
akıl körlüğüne tutulduklarını sanmam. Çünkü vatanımız aleyhindeki oyunlara
yardımcı olduklarına eminim.
Siz yazınızda yeterince detaylara yer vermişsiniz. Benim yazımda da aynı şeylerin, aynı üslup ile yazılması sizden kopya çekilmiş gibi olurdu. O nedenle yazacaklarım şimdilik bunlar.
YURT DIŞINDAN GELEN YORUM
Gelen yorumların ikincisi de Almanya'dan. Gönderen bir Macar, verdiği isim Ádám Nándor. Yorumunun başında, Türkçe bildiğini ama yine de yazısının daha anlaşılır olması için Türk dostlarından yardım aldığını belirtmiş. Tek paragraf hâlinde gönderdiği yazısını noktasına virgülüne, yazım ve ifade şekline hiç karışmadan, hiçbir düzeltme yapmadan aynen yayınlıyorum:
"Başlamadan söylemem lazım. Nik verdim. Ermeniler der ki, hedef için her yol çok mubahtır. Nik vermesem beni ve ailemi çok rahatsız ederler. Onlarda sahtecilik, iftira, tehdit çok normaldir. Bunu daima yapmaktadırlar tabiki osmanlıya, türklere ve azerbeycanada yaptılar. Genç bir adamken fransada ermenilerin işinde çalıştım. Türk düşmanı kitaplar basarak dünyanın her yerine gönderiyorduk. Her çeşit kitap basardık amma en fazla çocuklara tesir için çocuk kitabı basıyordular. O sebeple çalışmalarına hakimimdir. Bastıkları her yalan kitaptan sonra adını vermeyeceğim bir otelin restorantında kahkahalar atarak "Le meilleur turc est le turc mort" haykırışıyla kahkahalar atıyorlardılar. Kitap paralarını daima öğle yemeği saatinde gelen ve bizler ile beraber yemek yiyen yaşlı bir Madmazel getirirdi. Rahibe kıyafet giyinirdi amma çok sexi laflar ederek konuşurdu. O ne yapmak istediklerini herkesin içinde anlatır, türkleri mahkum ettireceğiz batı ermenistan kurulacak derdi. İngiliz profesörün kitabındaki resimlerin sahte olduğunu o anlatmıştı. Sahte olduğunu hepsi biliyorlardı. Kadın ve erkek fransız politikacılar matbaaya çok gelirlerdi. Onları gezdirdikten sonra üst kata götürürlerdi. Bize yasaktı orada neler olur bilmezdik ama işçiler aralarında dedikodu yapardı. İzinli olduğum bir gün oraya ermenilerin başbakanı gelmiş. Ben görmedim. Sahte belgelerin bazıları bizim matbaada hazırlanırdılar. Belgeyi yazdıktan sonra sahicilik imajı için mikro dalga ısıtıcıya koyar ve sarartırlar fotoğrafını çeker baskı eveli renk ayırımına gönderirlerdi. Baktınızmı bu belge eskidir gerçekdir sahidir derdiniz. Ermenistan müzesindeki bazı belgelerin, fotografların bizim matbaada basıldığı anlatılmıştı. Önem verilen yerdi."
ÜÇÜNCÜ YAZI
Yazıyı gönderen kişinin e-posta adresi var. O nedenle ismini yazamayacağım. "Noktasına, virgülüne, yazım ve ifade şekline hiç dokunmadan, hiçbir düzeltme yapmadan yayınlıyorum. Gönderi şöyle:
Anlattıklarınızı destekler mahiyetteki bir yazı sabahleyin mail grup kurucumuzdan geldi. (Soykırımdan Utanan Fotoğraflar) yazınızı okumuş. Araştırmış. Bulduğu yazıyı, haklılığınızı alkışlayarak üyelere duyurdu. Eklediği alıntının manşeti SAHTEKARLAR.
Gerçeklerin çarpıtılması konusunda Ermeni, Helen, USA, UK, Fransa ve Almanya ön plandaki devletlerdir. Yaptıkları bu çarpıtmaya dünyada post-truth yani gerçek ötesi denir. Tarihsel gerçekleri en net çarpıtanlardan biri de Oxford'un tarih hocası İngiliz tarihçi Profesör Donald Bloxham'dır. 2005’te Oxford Üniversitesi tarafından yayınlanan “Büyük Soykırım Oyunu: Emperyalizm, Nasyonalizm ve Osmanlı Ermenilerinin Yok Edilişi” (İng. The Great Game of Genocide. Imperialism, Nationalism and the Destruction of the Ottoman Armenians) başlıklı kitabındaki fotoğrafların ve belgelerin sahte olduğu Avustralyalı
tarihçi Jeremy Salt tarafından 2010'da ortaya çıkarılmıştır.
Salt, çeşitli kitaplarının yanı sıra Middle Eastern Studies, Current History, International Journal of Turkish Studies, Journal of Arabic ve Arena gibi dergilerde çeşitli makaleleri basılan bir tarihçidir. Orta Doğu Politikaları, Orta Doğu’da Din ve Siyaset, Propaganda, Medya ve Siyaset, Edebiyat ve Politika derslerini vermektedir. Mısır, Suriye, Irak ve Filistin başta olmak üzere 19. ve 20. yüzyılda Orta Doğu’daki politik, toplumsal ve dinsel gelişmeler üzerine çalışmalar yürüten Jeremy Salt, o fotoğrafın fotomontaj olduğunu ortaya çıkardığı gibi bu olayın “tiksindirici bir sahtekarlık” olduğunu dünyaya ilan etmiştir ki fotoğraf; Erivan’daki
Soykırım Müzesi’nde sergilenen “Türk resmi görevlisi açlıktan ölmek
üzere olan Ermeni çocuklara ekmek göstererek alay ediyor” izahatlı, fotoğrafın ta kendisidir. Soykırım
iddiacılarının ve savunucularının propaganda açısından kültleştirdikleri sembol bir fotoğraftır.
Bu fotoğraf aslında var olmayan bir fotoğraftır. The Great Game of Genocide. Imperialism, Nationalism and the Destruction of the Ottoman Armenians'ın tek taraflı yazılmış olması bile tarih
bilimine ihanet anlamı taşıyan dikkat çekici bir durumdur. Tarihi olaylara objektif olarak bakılmalıdır. Prof Jeremy Salt, fotoğrafın gerçekliğini sorgulamış, dikkatli bakıldığında fotoğrafa
müdahale edildiğini görmüştür. Fotoğrafta elinde ekmek tuttuğu görülen adam
aslında montaj ürünüdür. Tahrifat sırasında da tahrif eden kişinin fazla
dikkatli olmadığını ortaya koyan deliller mevcuttur.
Olayın sonrasında, o dönem
İngiltere Türk Dernekleri Federasyonu genel koordinatörü olan Sayın Servet Hassan Oxford
Yayınları Tarih Editörü Christopher Wheeler’e durumu anlatan bir şikâyet mektubu göndermiştir.
Wheeler'in cevabında "fotoğrafın sahte olduğunu kabul ettikleri ve hatta
stoklarındaki tüm kitapları imha ettikleri" açıkça bildirilir.
Maalesef, sonraki
basımlarında yine fotoğrafa yer verilir ve izahat şuna çevrilir. “Bu
fotoğrafı her iki tarafın da başvurduğu sahtekarlıklara örnek teşkil etmesi için
yeniden yayınlıyoruz.”
Halbuki Sayın Günay Tulun'un da açıkça ifade ettiği gibi Türklere
atfedilebilecek sahte belge bulunmadığı gibi, soykırım yapıldığına dair bir
yazışma, fotoğraf, plan vs. de bulunmamaktadır.
Gerçekler ortaya çıkarılsa, belgeler sunulsa da
Tarihçi Jeremy Salt’ın da dediği gibi sahtecilik endişe verici bir düzeydedir.
Ancak ondan da çarpıcı olan fotoğrafların gerçek hikâyesinin ne olduğunu
öğrenmeden bazı kesimlerin sahip çıkması ve kendi söylem ve amaçları
doğrultusunda kötüye kullanmalarıdır. Çünkü Ermeni iddiaları artık tarihten çok
teolojiye geçmiş, tabu şekline dönüştürülmüştür.
Tarih kutsallaştırıldığında, gerçek
bilindiğinde soru sormaya gerek kalır mı?
Jeremy Salt’ın bu sorusu genel
tabloyu ortaya koymaktadır. Gerçeklerin sorgulanmaması, irdelenmemesi,
kaynağının araştırılmaması masumiyetin idamından başka bir şey değildir.
YORUMLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Yorumları değerlendirecek olan ben değilim. Sizsiniz!
Hele hele yazıları ve gönderilen üç mektubu sonuna dek okuduysanız vicdanınız o değerlendirmeyi düşüncenizden de önce yapmıştır. Yalandan başlayıp iftiraya, sahte belgeden başlayıp kitaplara, şantajdan yola çıkıp istediklerini insanlara zor kullanarak yaptırmaya, ölüm tehditlerinden cinayetlere dek varan suç silsilesi, isteseniz de istemeseniz de değerlendirmenizi etkiler.
Tabii ki normal, yani akıl ve vicdan sahibi biriyseniz!
Günay Tulun 8.10.2019/01.55
BİLGİ NOTU
Meilleur Turc est mort Turc!: En iyi Türk ölü Türk'tür!