TÜRKİYE'DEKİ KAÇAK ERMENİLERİN DURUMU, ERMENİ TEZLERİ ve TÜRKİYE


turklere biz savas actik kacaznuni225





Hani yıllar önce kaçak Ermenilerin durumunu ortaya koyup bir de öneri getirmiştim ya!
Bu gece bu önerinin oldukça benzerinin "Teke Tek" programında tekrarlanması ilgimi çekti.

Önerim neydi?
Hangi milletten olursa olsun, Ermeniler de dâhil olmak üzere, Türkiye'de yaşadığı hâlde isteği dışında sürgüne gönderilmiş kim varsa buyursun, geri gelsin, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı olsun.

Yalnız onlar mı?
Öz be öz Türk olup da Cemiyet-i Akvam, İngiltere, Fransa, Yunanistan, İtalya, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı ve sinsi gözlemci Amerika Birleşik Devletleri'nin baskıları sonucu; "Mübadil" adını alarak Yunanistan'a gönderilmek zorunda kalınan ve belki de bugün asıllarını unutmak zorunda bırakılmış tüm soydaşlarımız da...

Yalnız onlar mı?
Kaçak olduklarını herkesin bildiği, Türkiye'de yaşayan Ermenistan Vatandaşı kaçak işçiler ve aileleri de Türk Vatandaşlığı'na alınsın.
Tanımlaması farklı olsa da uygulamada devletle özdeşleşmiş, hatta daha da özdeşleşmeye gayret eden bugünkü hükûmet mademki yasaları uygulamamış, o insanların kaçak olarak gelmelerine, Türkiye'de yurtlanmalarına göz yummuş; bilerek, isteyerek yaptığı bu yanlışı insanlık, insan olmanın onuru adına telafi etmek gerekir.
Çünkü o insanlar arasında, ülkemizi ülkeleri olarak bilen yeni kuşaklar yeşermekte...

Yalnız onlar mı?
Aynı durumda olan diğer kaçak yabancılar da...

Geçmişte yaşananlar mademki Osmanlı Coğrafyası sınırları içinde olmuş, Osmanlı Tebası olan tüm halkların hakları da bugün o sınırlar içinde hüküm süren devletler tarafından karşılanmalıdır. Yani Türkler Osmanlı'ydı da Yunanlılar, Araplar, Bulgarlar, Ermeniler ve diğerleri Osmanlı değil miydi?
Herkesin, ama Türkler dahil
herkesin ne hakkı varsa ortaya dökülsün, bundan sonra da hesaplar kesilsin. 

Bu konuda tek korkum hak aramaktan korkan milletimin uyuşukluğudur.
Bu uyuşukluğun son fotoğrafları, Kıbrıs'ta haklarını arama becerisini gösterememeleri ve Ermeni, Yunan, Amerikan, Avrupa Birliği yaygaralarına sürekli boyun eğmeleridir.

Önerdiğim konunun bir takım kurallara bağlanması gerekir diyenlere cevabım biraz Demirelvâri olacak ama ne yapayım ki söylemek zorundayım.
- "Biz aksini mi söyledik ki? Hem söylemişsem ne söylemişim deyiverin bakayım."
Bizim işsizler ne olacak diyen varsa onu halletmek de hükûmetin görevi... Hükûmet çözüm bulamazsa bende onun da formülü var.

Ey Özelleştirme Aşıkları!
Siz "Kamu İktisadi Teşekkülleri"nin ilk amaçlarından birinin işsizliğe çare olduğunu bilmiyordunuz değil mi?
Hani Atatürk'ten, İnönü'ye; Demokrat Parti'den Demirel'e kadar tüm yöneticilerin yokluklar içinde yoksulluklar içinde bin bir emekle açıp işler hâle getirdikleri fabrikalar, kurumlar var ya! İşte onlardan söz ediyorum. Hani 85 yılda yapılmayanı yaptık propagandalarıyla bir çırpıda sattığınız fabrikalardan, kurumlardan, limanlardan, arsalardan, arazilerden, binalardan bahsediyorum.
Acaba anlayabildiniz mi "KİT"lerin hikmetini...
Onlar kötü işletilmişse arpalık hâline getirilmişse bu tamamen siz siyasetçilerin suçu... Ülkeye hizmet yerine, oy depolarına yaranıp yeniden seçilme gayretinizdendi.

Bende işsizliğin formülü var da programdaki konuşmacılar arasında da korkunç bir adam var.
Aman Allah'ım!

Aman aman aman!

Gerçekten korkunç bir adam.
Her şeyi maharetle çarpıtıyor. Tek yönlü, taraflı, kavgacı ve karşı tarafla alay eden, kanımca insanlıktan nasiplendiği şüphe götürür biri.

Adı, Sevan Nişanyan...
"Tuğçe Baran"dan dönme Mutlu Tönbekici'nin eski eniştesiymiş.
Hani, Necati Doğru'nun ülkemiz yararına olacak bir yazısına yasak koyup istifasına neden olan insanların yönettiği; her okuduğumda yapılan yanlışlar nedeniyle aklıma zor sahip olduğum
Vatan adlı gazetede köşe yazarlığı yapmakta olan çift kimlikli o hanımın eski eniştesi... 

Hani insanların adlarıyla alay eden, gazeteciliği; gezip gördüğü yerleri yazmak, sevgilisinden söz etmek, kışlık yazlık evini anlatmak sanan ve bunları sansürsüz yazabilme iznini edinmiş hanımın eski eniştesi...

Hani Türkiye aleyhine her konunun içine koşarak giren "BAYAN" var ya işte onun... Bunu öğrenince Tuğçe Baran'dan dönme Mutlu Tönbekici'nin nedenlerini daha iyi anlar oldum.

Şu Nişanyan'a bir kez daha bakalım.
Olayları yalanmış, iftiraymış, uydurmaymış, hayaliymiş diye sınıflandırma beceri ve melekesinden yoksun;
vicdanı sızlamadan tüm kötü sözleri Türkler için sarfedebilen, az önce söylediği sözü karşı taraftan biri ele alınca daima "Mesele o değil" diyen; bağırıp çağıran, hakaret üstüne hakaret yağdıran bu tuhaf adam, Ermeni Tezi'nin ne olduğunu en iyi şekilde öğretti bize...
Türkiye'nin her iyi niyetli yaklaşımını küçümseme, yalan, iftira, çamur,
gerçeklerle alay etme, başka konuda olsa insanı kahkahalarla güldürecek bilgisizliğinin ve sapla samanı ayırt edememenin getirdiği saçma sapan savlar, her doğruya karşı hemen bir alternatif yalan üretme, bilimsel yaklaşımlara ret!
İyi de bunun adı ne?
O cevabı da ben vereyim: Çözümsüzlük!

Çözümden kaçmanın çözümden korkmanın tek kelimelik özetidir bu...
Ha Diaspora ha Ermenistan ha Sevan Nişanyan ha onların kafadaşları.
Aynı hamam içindeki aynı tas hepsi...

Program sonunda, her şey yarın halledilecekmişcesine atılan karşılıklı kahkahalara bakmayın siz...
Nedense bir yabancı gördüklerinde demokrasi ve hoşgörü sembolü figürler saçmaya özel gayret gösteren insanımızın zayıflığındandır, o!
Bu konuda Sayın Yusuf Halacoğlu'nu tenzih etmek isterim.
O değerli bilim adamı; her zaman nazik her zaman kibar her zaman asil...
Bilgi ve birikimi destekliyor onu...

Bu yazıyı okuyanlardan bana kızanlar çıkabilir.
Sakın ha!
Bazı şeyleri önermek, benim de o pes edenler arasında olmamı gerektirmiyor.
Yaşayıp gördüklerim bana şunu söylüyor.
Ermeniler; Ermeni, evet evet Ermeni, Türk ve Kürt soyuna kırım yapmışlardır.
Yaptıkları bu kırımın; savaştı, haktı, hukuktu diye tutunacak dalları da yok.
Yardakçıları kimdi derseniz?..
Yardakçı mıydılar, yaratıcıları mıydılar diye ayırt etmek zor ama aşağıya sıralayayım hemen:
Amerika, Rusya, Fransa, İngiltere, Almanya...
O kadar mı?
Olur mu?
Onlar yalnız başroldekiler, kötülüğün fışkıran kaynağıydılar.
Tetikçileri sıralarsak; Arap'ından Yunan'ına, Makedon'undan Bulgar'ına kadar Osmanlı Coğrafyası içinde yaşamış ve Osmanlı Halkı'nı soykırıma uğratmış eli kanlı her millet...
Dinini, dilini yüzyıllarca serbestçe yaşayabilen bu insanlar, Türkler savaşlarda kırılırken hayatı özgürce ve keyifle yaşamaktan sarhoş bir hâlde yukarıda adı sayılan o devletlerin önderlik ve himayelerinde ellerini kanla yıkadılar.
Milletim bunları bilmiyorsa yöneticilerim bunları anlatmaktan acizse ne olmuş?
Kozmik bellekte yazılıdır hepsi.

Gün gelir devran döner, o bilgiler o bellekten yeryüzüne iner.
Biz görür müyüz bilmem ama inme zamanı hızla gelmekte gibi...
Allah'ın adaletine sevinmek gerekmez mi?
O da o bilgileri koymuş terazisine yola çıkarmış bile...
Bu kadar aşağılanmanın sonu, Türkiye için aydınlık çağın yaklaşmakta olduğundan mı acaba? Söyleyen ben değilim inanın.
Tarih boyunca bu hep böyle olmuş da onun yalancısıyım.





BİLGİ NOTU
- Cemiyet-i Akvam:
28 Nisan 1919 tarihli konferansla sözleşme koşulları kabul edildikten sonra, resmen 10 Ocak 1920'de İsviçre'de kurulan, 18 Nisan 1946 tarihindeki Cenevre Konferansı'yla kendi kendini fesheden; en çok kullanılan İngilizce adı "League of Nations"un baş harfleri olan "LON" adıyla tanınan, İspanyolca konuşulan ülkelerde "Sociedad de Naciones", Fransızca konuşulan ülkelerdeyse "Société des Nations" adıyla bilinen "Milletler Cemiyeti"...
- Cemiyet: Dernek, toplum, sosyete
- Akvam: Kavimler, budunlar





Günay Tulun