SOYKIRIMDAN UTANAN FOTOĞRAFLAR




turklere biz savas actik kacaznuni225
Dünyada durup durup dolaşıma çıkarılan birkaç fotoğraf var. Tümü Türklerin ne denli zalim olduğunu anlatıyor. Çok çarpıcılar. Fotoğraflardan biri 50 yıldır karşımıza çıkarılıyor ve “Ermenilerin kafataslarından piramit yapan Türkler” başlığı taşıyor.

Bir başkasıysa 2005’ten bu yana piyasaya sürülüp duruyor ve “Türk resmî görevlisi açlıktan ölmek üzere olan Ermeni çocuklara ekmek göstererek alay ediyor” alt başlığıyla yayınlanıyor. Diğerlerindeki yakıştırmalar da bunlar gibi... Genelde de hepsinin ya üst ya da alt başlığında "önce kopyala, sonra yapıştır" metoduyla eklenmiş aynı yazılar var. Tek farklılık, ifadelerdeki Türk sözcüğünün, bazılarında Osmanlı olması...

Vay be! Şu Türklere bakın!
Önceden görmüş olanlar da fotoğrafları yayınladığım zaman dikkatle baksın. 

Lütfen iyice bakılsın! Bir daha bir daha bir daha, döne döne bakılsın!.. 
Görün, bakın, öğrenin; en çok soykırıma uğratılan ulus olan biz Türkler amma da zalimmişiz (!)...

ZULMÜN BELGESİ OLAN FOTOĞRAF
Zulmü belgeleyen bu fotoğraflardan ilkinin hem öyküsünü hem de nerede sergilendiğini “Ermeni Kafataslarından Piramit ve Kargalar” adlı yazıda anlatmıştım. İkincisiyse Erivan’daki Soykırım Müzesi’nde sergileniyor. Hatta müzenin en nadide parçalarından biri… Bu sözleri yazmakla ne demek istediğimi gelecek yazımda göreceksiniz. Ermeni el çabukluğu sanatlarının doruğunda gezen bir eser... 

Yalnız müze için mi? Değil tabii! Ermeni enstitüleri, diasporanın soykırım tacirleri ve soykırımdan nemalanan diğer unsurlar için de hazine hükmünde…

İşte o soykırımdan nemalananlardan biri de bugünkü konumuza kapak olacak.
Sırf Ermenilerin nasıl çalıştığını göstermek için.
Buyrun! Okuyun! 

LADIES AND GENTLEMEN BAD COMEDIAN PROFESSOR DONALD BLOXHAM
1962’de üniversite statüsü verilen Keele'den ve Southampton Üniversitesi'nden mezun olmuş bir İngiliz. Her iki üniversite de araştırmacılara kucak açan cinsten... Bilgi toplayıp bunları çarpıtabilecek beyinler için birer ideal zemin. Donald, modern tarih profesörü… 2009 yılından beri İskoçya’nın başkentindeki Edinburgh Üniversitesi’nde “Yirminci Yüzyıl Tarihi”yle ilgili dersler veriyor. Kendisi ders almaya muhtaçken, genç beyinlere yalan yanlış bilgiler veren bu adamı destekleyen çevrelerin iddiasına göre “toplumsal vahşetler, soykırımlar, savaş suçları” uzmanıymış. Ermeniler tarafından verilen yüksek miktardaki paraların kaynağını gizlemek için çıkartılan bir derginin de editörü... Adı “Soykırım Eğitim Dergisi”… Bloxham, merkezi Londra’da olan “Soykırım Eğitim Vakfı”nın araştırma yönetmenliği görevinde de bulunmuş. Yani bizim anlayacağımız şu: Adam soykırım iddiaları açısından çok etkin bir yerde ve “yalan da söylese iftira da atsa düzmece deliller de üretse” ona inanacak milyonlar var. 

Hiç düşündünüz mü bizim kimimiz var? 
Biz ki, kendimize bile ihanetle meşgulüz. 

DONALD'IN YAŞAM AŞKI: BAŞI PARA ORTASI KİTAP SONU PARA
Donald, 2001 yılında “Oxford Üniversitesi Yayınları”ndan çıkardığı “Yargılanan Soykırım: Savaş Suçları Davaları ve Soykırım Tarihi ve Hafızasının Oluşumu” adlı kitabından sonra uzunca bir süre susmuş. Çünkü kitap o dönemde fazla ilgi görmemiş. Görmemiş ama Ermeni diasporasından birileri, Donald’ın isminin yanına “Bu adamı kullanabiliriz.” notunu düşmüş. Bunun sonucunda da Ermeni diasporası kapısını çalıp ona iş teklif etmiş. Yalnız olayın burası hâlâ gri… O mu diaspora ileri gelenlerinin adına duyduğu ilgiyi haber alıp paraya sıkıştığı bir dönemde kapılarını çalmış, yoksa Ermeniler mi heybelerindeki yüklü bir parayla onun… Belki biri belki diğeri belki her ikisi de… Ha Ali, Veli ha Veli, Ali... 
Bir gün birileri ortaya çıkıp da gerçeği açıklarsa öğreniriz. 

Donald'la diasporanın birlikteliği, 2005 yılında yine “Oxford Üniversitesi Yayınları”ndan “The Great Game of Genocide: Imperialism, Nationalism and the Destruction of the Ottoman Armenians (Soykırımın Büyük Oyunu: Emperyalizm, Milliyetçilik ve Osmanlı Ermenilerinin Yıkımı)” kitabının doğumuna neden olmuş. İşte o günden sonra, cennetten kovulan iblis, Donald’ın kulağına “Yürü be kulum, artık kim tutar seni” sözlerini üflemiş. O da iblisin sözüne uyup önce yürümeye başlamış, sonra da koşmaya…

Yine 2005 yılında, Manchester Üniversitesi Yayınları, “Soykırım: Eleştirel Tarihsel Yaklaşımlar” adlı kitabını basmış. 2008'de Vallentine, Mitchell and Co. tarafından "Soykırım, Dünya Savaşları ve Avrupa'da Yolsuzluk: Donald Bloxham'ın Makaleleri” yayınlanmış. 2009’daysa Oxford Üniversitesi Yayınları'nca basılan “Son Çözüm: Bir Soykırım” piyasaya sürülmüş. 

Ermeniler, 2005 yılında Donald’a yazdırdıkları o kitabın ardından ödül işlerini de ayarlamışlar. “2006 Philip Leverhulme ödülü, 2007 Edinburgh Üniversitesi Şansölye Ödüllerinden Yükselen Yıldız Ödülü, 2007’deyse Uluslararası Soykırım Bilginleri Derneği tarafından verilen Raphael Lemkin Ödülü” art arda gelmiş. Böylece hem Donald'ın adı hem de "Ermeni Soykırımı" iddiaları canlı tutulmuş.

Dikkatinizi çekerim. Kitap 2005’te yayınlanıyor, ardından da 3 ödül birden patlatılıyor. Bu ödüllerin onun yaptıklarına uygun olup olmamakla ilgisi yok. Yeter ki o ödüller ona yönlendirilsin. “Gelecekteki araştırma kariyeri son derece umut verici olanlara kariyerlerinin başlangıcında herhangi bir araştırma amacıyla kullanmak üzere verilen” Philip Leverhulme ödülünü yani 100.000 £’i deneyimli biri olarak cebe indirmesi yüzsüzlüğün daniskası değilse nedir! 

Yine Ermenilerce ayarlanan diğer para ödüllerini yazıp da sinirlerinizi zıplatmayacağım. 

ERMENİLERİN ÇABALARI DAİMA SONUÇ VERİR
Bizim hükûmetlerimiz, özellikle de AKalPe Hükûmeti’nin bilerek ve isteyerek soykırım meselesine sırt dönmesine karşın, Ermeni diasporası müthiş çalışkandır. Diasporanın yöneticileri de boş insanlar değildir. Sistemlidirler, çizdikleri yoldan ayrılmazlar, hedefe ulaşıncaya kadar da yılmadan uğraşırlar. Gerektiğinde alttan almayı gerektiğinde de saldırarak karşı tarafı savunmaya zorlamayı iyi bilirler. Sinsi tabir ettiğimiz tarzda gizlice hareket etmekte de uzmandırlar. İşe devlet adamlarını, sanatçıları, bilimci kimlikli insanları ve özellikle de üniversiteler gibi bilim yuvalarını ve devletleri karıştırmayı da çok iyi becerirler. Öyle ki insan, kurum, devlet yani öndeki hedef neyse ona istediklerini yaptırıncaya, örneğin soykırım tezlerini kabul ettirinceye kadar sessiz ve dipten çalışırlar. Sonra sanki kendileri hiç etkilememiş gibi “Türkler Soykırım yaptı” diyen kişi, kuruluş ve devletlere; hidayete ermiş aziz muamelesi yaparak onları, "doğruya ulaştıkları için" kutlarlar. 

İĞNEYİ DE ÇUVALDIZI DA KENDİMİZE BATIRMAKTA ÜNLÜYÜZ
Türkiye’deyse boş laf üreten siyasiler, akademisyenler, basın mensupları, siyasetçiler arasında bir ona bir ötekine bakarken aptallaşıyor insan. Halkımızın, dünyaca bilinen ünlü vurdumduymazlığı da işin cabası... Bazen bu sessiz rahatlığa bakarak kendime soruyorum:
"Doğru dürüst soykırım dernekleri, üniversitelerde doğru dürüst soykırım kürsüleri; soykırımı doğru dürüst anlatan ders kitapları ve soykırıma yönelik yeterli sayıda roman, öykü, anı kitabı, makale var da bunlardan habersiz olan bir tek ben miyim?".

Ülkemizin başındaki kişi bile Ermenilere pozitif ayırımcılık yapmakta… Onlara taziye mesajları gönderirken, Ermenilerce soykırıma uğratılan Türk, Laz, Gürcü, Adigelerle bugün büyük kısmı Ermenilerin yanında yer alan Arap, Kürt, Süryani, Arami ve soykırımcı soydaşları tarafından katledilen soykırım karşıtı Ermenilere taziye yollamak hiçbir zaman aklına gelmiyor. Ülkemin başındakiler bu kafada olunca soykırıma uğratılanların aslında bizler olduğunu anlatacak kişi de kurum da çıkmaz. Soykırım yapmakla ünlü Portekiz bile geçenlerde, “Türkler Ermenilere Soykırım Yaptı” saçmalığını devletçe kabul eden 30. ülke olarak kuyruğa geçti.   

Ermeniler; satın alma politika ve metotlarını ülkemizdeki aşağılık ruhlar üzerinde de uyguluyorlar. Hem de uzun yıllardır sistemli bir şekilde… Umarım, bizdeki diaspora ve Ermeni hayranlığının durup dururken çıktığını sanmıyorsunuzdur.

Peki, Hrant Dink cinayetinin ardında çeşitli istihbarat ajanslarıyla Ermenilerin olup olmadığını düşündünüz mü hiç? O suikastın Türkiye'yi olumsuz yönde nasıl sarsacağını... İşe karıştırılmak üzere alınan tetikçiler gözlerinize mil çekmesin. Talat Paşa ve diğer Osmanlı yöneticilerine yapılan suikastların Hrant Dink cinayetiyle aynı olduğunu görmez, düşünmez, hiç olmazsa fark da mı etmezsiniz! Olayın etki, tepki ve gelişimini incelediğiniz anda doğruya ulaşacaksınız.

HANİ FOTOĞRAF DİYENLERE
Birazcık sabredin. Ermenilerin karakterlerini ve çalışma düzenlerini gözler önüne sermek için bunları yazmam şarttı. Fotoğrafları da bir sonraki yazımda yayınlayacak ve öykülerini anlatacağım. 

İftiralarıyla Türklerin; geçmiş, yaşayan ve gelecek nesillerini kirleten Donald Bloxham adlı yüzsüz, hem bu yazının hem de bir sonrakinin kaderini de etkileyerek fotoğraflı bölümü geciktirdi.

Gelecek yazımda, bile bile en kötü, en ahlaksızca davranışlarda bulunan, "o alçak, o aşağılık, o soysuz, o namert, o rezil, o hain"* tarihçi mukallidi insanımsıyla da hesaplaşmak zorunda kalacağım. Kendisinden ne kadar tiksinsem de...

Son 43 yıldan bu yana bu tür insanımsılar o denli çoğaldı ki, kirli ellerini sürdükleri her şey, tabii ki bu arada soykırım konusu da fotoğraf karelerini bile utandıracak sahtekârlıklarla doldu.

“İşte O Fotoğraflar: Soykırım Sahtekârları” adlı makalede buluşmak umuduyla…





Günay Tulun 

BİLGİ NOTU
Alçak, aşağılık, soysuz, namert, rezil, hain: Bu sözcükler alçağın
tarifinde kullanılır. Ayrıca bunların tümü tek tek de alçağı temsil eder.

Burada, yaratılan kötülüğe uygun olarak tümü birlikte kullanılmıştır.