İlginçtir, başkalarının hayat ve özelliklerini merak etmeyenlerden olmama rağmen, nerede acayip bir olay varsa ilk karşılaşanlardan biri mutlaka “ben” olur ya da “ben” fark ederim. Sanki özel bir çaba sarf etmiş, bir şeyleri deşmişim gibi...
Sinir bozucu yanlışlarda da sürer gider aynı durum.
Övünerek değil, yerinerek söylüyorum bunu.
Çünkü rahatsız edici, berbat bir duygudur gelen. Geriverir insanı. Bugünün gerginlik ateşçisiyse yine gazetem Vatan’dan gelen tuhaf bir haber…
Tuhaflığı Vatan gazetesiyle bir araya getirdim ama aslında eksiktir söylediklerim. Tüm basınımız aynı hastalıktan muzdariptir çünkü… Birilerine; önce hak etmediği unvanları verir, insanları buna göre koşullandırır, yanlış yaptığını gördüğünde de “Eyvah!.. Kim yaptı bunu? Şimdi kim düzeltecek!” feryatlarıyla manşetler döşer bizim basın.
Vatan gazetesindeki Tülay Şubatlı haberine göre: Prof. Ahmet İnsel, Prof. Baskın Oran, Dr. Cengiz Aktar ve gazeteci Ali Bayramoğlu; internette “Özür Diliyorum” adıyla bir kampanya başlatarak Ermenilerden özür dilediklerini dünyaya ilan edecekler, gündemde çok uzun süre tutarak özürcü sayısının artmasını sağlayacaklarmış.
Bu mutat zevatın “Vicdanları duyarsız kalmayı reddediyor ve Ermeni Kardeşlerinden özür diliyorlarmış.”
Haberi yapan Tülay Şubatlı’ya göre; bu kişiler aydınmış. Grubun sözcüleri Ahmet İnsel ve Cengiz Aktar’ın gerçeklere tamamen zıt, tarihi rahatsız edecek açıklamasına da bayağı bir yer açtırmış gazetesinde. Herkes hedeflediği amaca ulaşmıştır, sanırım.
Bu tipler kim oluyorlar ki "Ben onlara vekâlet vermeden adıma özür dilemeye kalkıyorlar?" Bu tipler kim oluyorlar ki millet adına hareket etmeye kalkıyor, soykırımcılıklarını daha birkaç yıl önce "Azerbaycanlı Canlarımız" üzerinde yeniden ve vahşice tescil ettirenlerden; hangi yetki, yüz ve cesaretle Türk Milleti'nin adını kullanarak özür diliyorlar? Kim bunlar, kim?!
Tarih gerçeklere aykırı bir şeyler yapma çabasındaki bu grup; ellerinde milyonlarca belge, yüzlerce toplu mezar olan Türklerin “Ermeni olaylarını büyüklerinden ve dedelerinden duyduğunu” yani amiyane bilgi sahibi olduğunu, sözcüleri Dr. Cengiz Aktar aracılığıyla iddia etmişler. Vah vah! Yok yok gerçekten vah vah! Kendilerinin nereden duyduğunu sormayacağım ama bunların üretmeye kalktıkları tarih sayfalarını tarihin neresine tıkıştıracaklarını ve bu büyük çabalarının amacını merak edenler çıkacaktır mutlaka...
Bu gruba:
- Soykırıma uğratılan Türklerden de özür dileyip dilemediklerini,
- Bir yalanın peşine kitleleri takma çabalarındaki yanlışlığı,
- Amaçlarını,
- Türklerle Ermeniler arasında bir yakınlaşma ışığı doğan şu sıralarda ortalığı bulandırmanın getirisinin neler olduğunu sormayacağım.
Bu gruba:
- Anadolu’yu gezdiniz mi toplu mezarları gördünüz mü diye başlayan, bilgilenme teşvikli sitemler de etmeyeceğim.
-Azerbaycan ve Karabağ gerçekleri birkaç milimetre uzağımızdayken nasıl ve neden "Gör, Duy, Sus" oyunculuğunda aşama kaydettikleriyle hiç uğraşmayacağım.
- Bu yalan öğretiyi nerede belledikleri de ilgilendirmiyor beni, araştırmayacağım.
- Ülkemize, insanımıza, atalarımıza ihanet ediyorsunuz da demeyeceğim.
Yalancı çoban öyküsünün yeni versiyonunu yaşayarak yazmaktalar sanki. Tek kelimelik şu cümle bile fazladır onlara: “Değmez!”
O hâlde neden yazdı bunları demeyin. Sitemimin yönü, haberi yapan muhabirle onu yayınlayan sevgili gazeteme dönüktür.
Başarılı haberlerini zevkle okuduğum Tülay Şubatlı’ya yakışmadı bu! O insanlara neden “aydın” dediğiniyse hiç anlamadım. Doluya koydum olmadı, boşa koydum hiç olmadı.
Profesör, doktor, gazeteci olmakla aydın olmanın arasında hangi gizli bağ var ki ortaya böyle bir haber çıktı? Ben, aydın olma nitelikleriyle uzak yakın ilgisi olmayan bir dolu profesör, doçent, doktor ve gazeteci gördüm. Tülay hanım da görmüştür mutlaka. Hatta mesleği icabı benden de fazla…
Peki neden aydın vasfını taşımayanlara bu sözcüğü yakıştırıp okurları kavram yanlışına itti derseniz aynı şeyleri yinelemekten başka söyleyecek sözüm yok. "Anlayamadım!"
Aydın: İleri düşünceli, kültür sahibi, görgülü, okumuş, aydınlanmış kişiye yani eskinin tabiriyle münevver insana denir. Tülay hanımı, malum zevatın oluşturmaya çalıştığı fikirler için; okuduklarına, araştırma yaptıklarına ve sonunda aydınlandıklarına hangi kıstas ikna etti acaba? Neye dayanarak "aydın" kıldı onları?
Ya Vatan gazetesi? Orada yanlışları düzeltecek kimse yok mu? Hiç olmazsa bir uyaran!.. Olsaydı, yine de bu hâliyle mi geçerdi haber?
Birisi çıkıp da biz okurların aydınlatılmaya değer bireyler olduğumuzu keşfetse de bu ve benzeri konularda aydınlatsa bizleri… Aydınlatma dedim ya, bunun şu malum aydınların aydınlanmasıyla ilgisi yoktur tabii...
Şimdi; büyük ihtimalle Okay Gönensin ve benzeri türdeki yazar çizer takımı şu zorla aydınlatılmışları alkışlayıp ne derin üzüntü içinde olduklarını yazarlar çalakalem. Laf arasında da kendilerinin düştüğü bilgisizlik çukuruna düşmeyen, çıkar peşinde koşmayan, yalancılığa tahammülü olmadığı için doğruları savunan insanları; cahillik, resmi politika uşağı, onlar da yeterli olmazsa kafatası milliyetçiliğiyle suçlarlar. En basitinden, gerçekler saklanıyor diye ortalığı bulandırırlar. Nereden mi biliyorum? "Ermeni Tezleri"nin dayandığı temel, bu safsataların aynı; bu tür yazarların savunma tarzlarıysa Ermeni tarzlarının karbon kopyasıdır, o yüzden... Ruhat Mengi'yse doğrulara sırt çeviren şu malum tiplere savaş açar. Onları doğru yola getirmek, hidayete erdirmek için gerçekleri anlatmaya çalışır umutsuzca... Yiğit Bulut da sağlı sollu bilgi bombardımanıyla ondan aşağı kalmaz mutlaka...
Birkaç gün sonra Kurban Bayramını kutlayacağız. Bayramı bu tür haberlerden ve onlara kaynaklık eden bilgisiz eylemcilerden uzak; sağlık, huzur, mutlulukla yaşarız inşallah!
Esenlikler dileğiyle kutluyorum şimdiden…
Yazarlar ve Ozanlar Grubu