[Az önce, bir dost tarafından gönderilmiş bir not aldım.
Şöyle yazmış:
“Günay Bey, merhaba… Merak ettim; siz, Abdullah Gül'ün Ermeniliği için ne diyorsunuz?”
Kendisine bir cevap olacağını umarak, aklıma bir çırpıda gelenleri hemen yazmaya başlıyorum. Yalnız önce, tüm gerçek Hristiyanların Noel Yortusu'nu kutlamak isterim. Neden gerçek dedim? Hâlâ pagan olup da kendisini Hristiyan olarak kabul ettirmeye çalışanları ayırmak istedim onlardan.
Şöyle yazmış:
“Günay Bey, merhaba… Merak ettim; siz, Abdullah Gül'ün Ermeniliği için ne diyorsunuz?”
Kendisine bir cevap olacağını umarak, aklıma bir çırpıda gelenleri hemen yazmaya başlıyorum. Yalnız önce, tüm gerçek Hristiyanların Noel Yortusu'nu kutlamak isterim. Neden gerçek dedim? Hâlâ pagan olup da kendisini Hristiyan olarak kabul ettirmeye çalışanları ayırmak istedim onlardan.
Evet! Tüm gerçek Hristiyan Âlemi'nin bayramı kutlu olsun. Allah tüm insanlara; sevgi, dostluk ve bu dünyadan koşa koşa gelip geçecek kul olduklarını daima hatırlarında tutacak hafızalar versin.]
İnsan hangi din, ırk ve renkte olursa olsun insandır.
Bu dünyaysa her insanın vatanı...
Kimse kimseyi, bir yerden ötekine kovma hakkına sahip değildir.
Ülkemiz üzerinde çok sayıda etnik grup yaşıyor. Aslında bu etnik kelimesini üzerine bir takım anlamlar yükleyerek, öyle bilmişçesine telaffuz ediyorlar ki bu beni çok rahatsız ediyor. Kendisinin azınlık olduğunu söyleyen de başkasına azınlık diyen de aynı potada kavrulup gidiyor. Ben ve benim gibi düşünenlerse çaresizlik içinde bu sözcüğü ya da eş anlamlarını kullanmak zorunda kalıyoruz. Yalnız, telaffuz tarzımızın onlardan farklı olması doğaldır. Hiçbir ek anlam taşımaz ve daima da taşımayacaktır.
Kimse kimseyi, bir yerden ötekine kovma hakkına sahip değildir.
Ülkemiz üzerinde çok sayıda etnik grup yaşıyor. Aslında bu etnik kelimesini üzerine bir takım anlamlar yükleyerek, öyle bilmişçesine telaffuz ediyorlar ki bu beni çok rahatsız ediyor. Kendisinin azınlık olduğunu söyleyen de başkasına azınlık diyen de aynı potada kavrulup gidiyor. Ben ve benim gibi düşünenlerse çaresizlik içinde bu sözcüğü ya da eş anlamlarını kullanmak zorunda kalıyoruz. Yalnız, telaffuz tarzımızın onlardan farklı olması doğaldır. Hiçbir ek anlam taşımaz ve daima da taşımayacaktır.
İşte; tüm bu etnik gruplardan hiçbirinin, hiçbiri üzerinde egemenlik taslaması kabul göremez. Hepsi, herkes, hepimiz bu ülkenin eşit haklara sahip vatandaşlarıyız.
"Azınlıklar bu ülkenin mozaiğidir" diyenler yanlış işler yapmakta.
Bu ülkede azınlık, mozaik, betebe, karo fayans falan yok; bu topraklar üzerinde yaşayan herkes bu ülkenin tam, gerçek ve öz sahibidir. Herkes, her türlü fikri özgürce ileri sürebilmeli ve savunabilmelidir.
Tüm bunların sınırı: Ele silah almak, alınan bu silahla can almak, fikirleri gerçekler yerine yalan ve iftiralarla bezemek, insanları kışkırtmak, insanlara zarar verici eylemlerde bulunmak, kalemiyle bilgisini menfaat karşılığı satmakla çerçevelenmelidir.
Bunları yapabilecek kadar alçalmak, yalnız yetiştiği vatanına değil, yalnız kendi insanına değil, tüm insanlığa karşı da sefil bir ihanettir.
Ermenilerin yaptığı soykırımı bıkmadan, usanmadan otuz yıla yakın süredir yazıp söylemem Ermenilere düşman olduğum anlamına gelmez. Gerçek gerçektir. Bunun, dostlukla kardeşlikle sevip sevmemekle ilgisi olamaz. İlgisi olmadığı için tarih doğruları yazmalı, tarihçiliğe soyunanlar da karakterleri ne kadar alçak olursa olsun, yalnız doğruları yazabilmelidir. Ne yazık ki tarihi saptıranlara karşı doğruyu yazmaya çalışmak, benim gibi tesadüfler sonucu araştırmacı olanlara kaldı.
Yazık, yazık ki ne yazık!
Çok küçük yaşlardan beri Anadolu'nun birçok yerini gezdim. Bunun nedeni, babamın memuriyeti nedeniyle yaşadığımız tayinlerdi. Çevreyi tanımak için gittiğimiz kasaba ve köyleri dolaşmamız da bizlere çok şeyler öğretti. Anadolu'da gezdiğim her yerde Ermenilerin yaptığı soykırımın izlerini gördüm. Sürülen tarlalardan kemiklerin fırladığına şahit oldum. Toplu mezarları anlatan, başlarından geçenleri dile getiren, mucize eseri hayatta kalmış son şahitlerle konuştum. Dicle'nin kıpkızıl aktığını dinledim. Bu olaylar beni, zamanla Ermenilerin yaptığı soykırımı araştırmaya itti. Ermenilerin ve kışkırtıcılarının savlarına erişince anlatılanların adi bir korku masalı olduğunu, her şeyin yalanlarla bezendiğini, bunun da büyük bir ticari ciro sağladığını gördüm. Belki “Adam sen de!..” diyeceksiniz ama diasporanın büyük bir tacir olduğunu, soykırım ticareti yaptığını ilk yazan ve bunu otuz yıldır çeşitli vesilelerle dile getiren de benim. Yalnız onu değil; yalan kitapları, Ermeni Enstitülerinin çıkarlarına hitap ederek zehirlediği Türk Vatandaşlarını, Orhan Pamuk’un Nobel’e uzanacağını ve daha birçok şeyi... Dünyaya haklılığımızı kabul ettirecek formüllerden bazılarını da verdim.
Söyledim, yazdım da ne oldu. Ne devletin erkleri ne hükûmetler ne tarihçiler ne sivil toplum önderleri ne de bu vatanın asıl sahibi halkımız uyanmadı, uykusuna devam etti.
Çok küçük yaşlardan beri Anadolu'nun birçok yerini gezdim. Bunun nedeni, babamın memuriyeti nedeniyle yaşadığımız tayinlerdi. Çevreyi tanımak için gittiğimiz kasaba ve köyleri dolaşmamız da bizlere çok şeyler öğretti. Anadolu'da gezdiğim her yerde Ermenilerin yaptığı soykırımın izlerini gördüm. Sürülen tarlalardan kemiklerin fırladığına şahit oldum. Toplu mezarları anlatan, başlarından geçenleri dile getiren, mucize eseri hayatta kalmış son şahitlerle konuştum. Dicle'nin kıpkızıl aktığını dinledim. Bu olaylar beni, zamanla Ermenilerin yaptığı soykırımı araştırmaya itti. Ermenilerin ve kışkırtıcılarının savlarına erişince anlatılanların adi bir korku masalı olduğunu, her şeyin yalanlarla bezendiğini, bunun da büyük bir ticari ciro sağladığını gördüm. Belki “Adam sen de!..” diyeceksiniz ama diasporanın büyük bir tacir olduğunu, soykırım ticareti yaptığını ilk yazan ve bunu otuz yıldır çeşitli vesilelerle dile getiren de benim. Yalnız onu değil; yalan kitapları, Ermeni Enstitülerinin çıkarlarına hitap ederek zehirlediği Türk Vatandaşlarını, Orhan Pamuk’un Nobel’e uzanacağını ve daha birçok şeyi... Dünyaya haklılığımızı kabul ettirecek formüllerden bazılarını da verdim.
Söyledim, yazdım da ne oldu. Ne devletin erkleri ne hükûmetler ne tarihçiler ne sivil toplum önderleri ne de bu vatanın asıl sahibi halkımız uyanmadı, uykusuna devam etti.
İşte, bu uyur gezer tayfası nedeniyle yazmaktan bıkma noktasına geldiğim için, konuyu uzatmak istemiyorum.
Yazılarımı okuma sabrını gösterebilenler, çabalarımın şahididir. Bu şahitlik; eline silah almayan, ülkesine ihanet etmeyen Ermenileri daima bizden ve biz sözcüğünün anlamındaki kutsal birlikte görmekten de geçer. Çünkü biz, doğum ismimiz ne olursa olsun; ister Süryani, Keldani, Afrikalı, Asuri, Azeri, Türk, Çerkez, Pomak, Bulgar, Boşnak, Rum, Ermeni, Makedon, Kürt, Arap, İtalyan, Alman, Arnavut, Rus, Acem, Gürcü; isterse uzaylı olsun; biriz, bir bütünüz. Müşterek vatanımıza dört elle sarılıp onu daha aydınlık günlere taşımalı, insanımızı mutlu edecek çalışmalara yönelmeliyiz. İdeolojiler, hükûmetler, karanlık günler bir gün mutlaka geçip gider. Kalansa insan olmanın, insanca yaşamanın, insanlığın onuru, birliği olmalıdır.
Ermeniler hakkında hiçbir olumsuzluk taşımadığımı, olumsuz düşünmediğimi gören bazı Ermeni grupları yazılarımı kendi siteleri içinde yayınlamışlar. Soykırım aleyhindeki yazılarımı okuduklarında da süratle silmişler.
Hani; demokrasi, özgürlük, baskısız yaşamak? Hani; değişik fikirlere saygı, ezber bozma? Hani; resmi ideoloji taşımama, resmi tarihe karşı çıkma?
Hani, nerede?..
Keşke o yazı orada kalsaydı.
Davranışları, "Ezberleri bozacak doğru şeyler yazmam nedeniyle mi oldu?" sorusunu sorma hakkını verdi bana... Gönül isterdi ki onlardan bazıları da gelsin, benim yazdığım bu yerde kendi doğrularını dile getirsin.
Sayın Canan Arıtman'ın ne yapmak istediğine gelince dikkatleri çekmek istediği noktanın farklı olduğunu sanıyorum. Sözlerini başka yöne taşıyanlar çok hızlı hareket ettikleri için, söyledikleriyle birlikte tek yönlü bir kanal içinde sıkıştırılıp gerçek anlamı açıklaması engellendi. Geri dönüşsüz bir kanal içinde olduğunu görünce de çıkış yaparım umuduyla yönlendirilmek istendiği tarafa bırakmaya mecbur hissetti kendini. Böylece işler daha da karıştı. Herkes, gündemi farklı yana çekmek isteyenlerin planına boyun eğdi. Kanım bu...
Bunlarda mutabık kaldıktan sonra, geçelim asıl konumuza... Cumhurbaşkanımız Ermeni de olabilir, Arap da Rus da Türk de… Hatta öz be öz Türk olup kendisini Ermeni gibi de hissedebilir. Bu kendi seçimidir ve hiç ama hiç kimseyi ilgilendirmez. Bizlerin ilgileneceği şeyler: Sayın Abdullah Gül’ün halkın başkanı olması, maddi, manevi sıkıntılar altında inim inim inlemekte olan halkını kurtararak mutluluğa erdirmesi, ülkemiz düşmanlarının sınırlarımızın dışında kalmasını sağlaması, ülkemizi çağdaş uygarlığın örnek alacağı noktaya taşıması ve birliğimizin teminatı olmasıdır.
Gerisi laf ola, ne öte ne de beriye gide…
Gerisi laf ola, ne öte ne de beriye gide…
YARIN 25 ARALIK: "Sarıkamış Savaşları"yla ilgili önemli bir tarihtir bu... Bugünün hürmetine, hiç olmazsa aziz şehitlerimizin anısına, bu savaşları okuyup öğrenelim lütfen... Savaşta Ermenilerin rolünü de inceleyelim. Vaktim yok, okuyamam diyenler varsa onlara; 1914 Kışında Sarıkamış Karları şiirinin dipnotlarını tavsiye ederim. Az da olsa ne olduğunu öğrenmeye yetecek bilgi verir o notlar. http://sessizliginsesitr.blogspot.com/2008/04/1914-knda-sarkam-karlar.html adresini tıklamanız bu kısa bilgilere ulaşmanız için yeterli olacaktır. Eğer dipnotların da altında yer alan yorumları okumak isterseniz Avustralya ve Yeni Zelanda'dan söz etmesi nedeniyle Okyanusya'da yaşadığını tahmin ettiğim Sümeyye Yılmaz adlı okurun ilginç yorumuna dikkat etmenizi rica ederim.
Yok eğer yarına kadar bekleyebilirim derseniz aynı yazının yarın burada da yayınlanacağının bilinmesini isterim.
Yok eğer yarına kadar bekleyebilirim derseniz aynı yazının yarın burada da yayınlanacağının bilinmesini isterim.