ARTIK BİRLİKTE GÜLEBİLİRİZ: İSTANBUL'U YUNANLILAR KURMUŞMUŞ


İstanbul’u, milattan önce altı yüz altmış yedi yılında Yunanlıların “Atamız” diye savundukları Megara Kralı Byzas kurmuşmuş. İyi de yalnız Trakya’da bile bu arkadaşın kurduğu söylenen bir dolu kent var. Hepsi de adıyla anılmış.
Ne süper iş ama...
Adamlar hem ölmemek için kovalayıcılarının önünden “Şıpıdık şıpıdık” kaçmışlar hem de uzanamadıkları yerlere bile “Kent Bitiren Bitki Tohumu” serpmişler. Bir de kâhinleri varmış ve Byzas’a demiş ki “Kenti, körler ülkesinin karşısına kuracaksın.” Sallayan öyle sallamış ki! “O zamanlar güzellikleri göremedikleri için 'Körler Ülkesi' halkı olarak adlandırılmayı hak edecek kadar akılsız olanlar yerli halk mıymış yoksa kâhin mi? Yoksa bu efsaneyi başlatan palavracının kendisi mi akılsız?”
Bence tam tersi...
Kurbağalıdere’nin bulunduğu yerden başlayarak
en güzel ve akılcı yerlere kurmuşlar kentlerini.
Akıl ve zevk körü olsalardı bulup seçebilirler miydi orayı?
Mühürdar ve İskele tarafında ayrı güzellikler varsa bunu görmedikleri ne malum?

Allahaşkına şu "Marmaray Haritası"na bir göz atın. Sanki insanlar, yüz metre yürüyüp Altıyol’dan aşağı inemezlermiş gibi…


Aman efendim kent kurmak ne demek(!)..
Kenti ancak uygar dünyanın efendisi Yunanlılar kurar. Başkaları kent ment kuramaz. Bu nedenle İstanbul’a olduğu gibi, kâhinin “Körler Ülkesi” dediği yere şehir kurma işini de aynı Megaralılar yapmışmış. Nereye? Fenikelilerin taktığı isimle; Kalkedon, Kalkhedon ya da Khalkedon diye bildiğimiz Kadıköy’e… Megaralıların, Kalkedon adını yerli halktan yürüttüğünü de fazla çaktırmadan söylemiş oldum.
Tıpkı bir Trak olan Byzas'ı Yunanlı yaptıkları gibi...

Gelelim son gerçeklere…
Son duruma göre İstanbul’un kuruluşu milattan önce altı bin beş yüz yılına yapışmak üzere. Çünkü bulunan yeni yerleşim birimi öyle söylüyor. Bizimkiler dertlerini doğru dürüst anlatmayı becerebilirlerse seyreyleyin Yunan yaygarasını… Bir palavraları daha "Batı"nın kafasına düşecek. Batılılar, "Şu tarihe bir el atıp düzeltiverelim bari" niyetine girerler mi dersiniz? Yol zorlu gibi görünüyor. Ünlü "Bana ne"ciler nasıl bizdeyse gerçek “Körler Ülkesi”nin sakinleri de batıda çünkü...
Şuna inanmanızı isterim ki İstanbul milattan önce altı bin beş yüz yılında da kurulmuş olamaz. Çünkü mantık “Olmaz!” diyor. Bundan çok çok daha önce kurulmuş olmalı. Bir zamanlar göl olduğu söylenen Marmara, bu göle akan bir dolu tatlı su kaynağı ve ormanlar… Hepsi kent kurulacak, deniz ve kara avcılığı yapılacak bir yeri işaret etmiyor mu sizce?

Görür müyüm bilmem ama bir gün bunların da ortaya çıkacağı inancındayım. İstanbul'un sekiz bin beş yüz yılını göz önüne alıp da Fenikelilerin yelken bastığı Marmara, yüz bin yıllık olduğu söylenen İstanbul Mağaraları ve benzeri olguları göz ardı ettiğim sanılmasın. Gerçekleri unutturmak isteyen çok kişi var ama bu ben ve benim gibiler değil... Çünkü bizler, herhangi bir millet ya da çıkar aşkına tarihin yalanlarla yazılmasına karşıyız.
Biz, hoşumuza gitmeyen bulgular içerse de tarihin kendisine, gerçek tarihe sevdalıyız.


Öyle ya da böyle, ne olursa olsun; koskoca bir tarihin yeniden yazılmasını sağlayacak, binlerce kitap, ansiklopedi, bilimsel yayını çöpe attıracak kadar önemli bir olayla karşı karşıyayız.
İstanbul'u dünya turizminin başkenti yapacak kadar muhteşem bir olayla...
Buna rağmen, ülkemin kültür bakanını bu önemli keşfin kıyısında ya da köşesinde görebilmem mümkün olmadı şu ana dek. Ermeni dostluğu prim yaptığı için, yanındaki koca bir heyetle "Ani Harabeleri"ni gezecek miymiş ne? Ani, önemli biliyorum. Biliyorum ama önce dünyanın sekiz bin beş yüz yılını etkileyecek konuya bir el atsaydı ya!
El attığında inşallah geç olmaz ya da yanlış yöntemlere başvurmazlar inşallah!

Bir hatırlatma daha...
Selçuklular Ani'yi; Ermenilerden ya da tarih, eğitim, basın üçgenininde kök salmış "İçimizdeki Bizanslılardan" değil, Romalılardan Romalılardan Romalılardan ve dahi Romalılardan aldı?

İstanbul'da bulunan sekiz bin beş yüz yıllık yerleşim biriminin önemini kendi dünyası ve kendi işleri çerçevesinde değerlendiren Türkiye'nin ulaştırma işleriyle görevli bakanıysa bulunan yerleşim biriminin kepçelerle taşınarak, Marmaray güzergâhından çıkarılmasını istemiş. Bulunan kemikler, yapıları nedeniyle kolayca dağılabilir. Diğer eserlerin çoğu da ağaçtan. Kepçe gibi yanlış bir yöntem kullanılırsa üzerlerinde onulmaz hasarlar açılma ihtimali çok yüksek. Emir-komuta zincirinin bir halkasında kazı başkanı olarak yer alan "İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü", bakan beyi desteklemiş hemen. Emir, kimilerinin demirini de kesiyor bu topraklarda... Yine de umudumuz, bilimin bu yanlışı ret edecek kadar akıllı olduğuna inanan gerçek bilim adamlarımızda...

Yapılmak istenen işe, “Delilleri karartmak denmezse başka ne denir?"
Eğer bu bulguların binde biri Yunanlılar da olsaydı; inşaat o bölge dışına kaydırılmaz ve olay, “Bakın Türkler amma sallamışlar” diye, saniye saniye dünyanın gözüne sokulmaz mıydı?
Ne dersiniz?..

Dileğim: Yer üstüne çıkmak için çırpınan tarihi, daha derinlere itmeye kalkan "Cahiliye devri kaçkınları"ndan etkilenmemek!.. Etkilenip de tarihi daha derinlere gömmeye kalkmamak!..
Tarihi yanlış yazmaya aşık düzenbazların ekmeğine yağ sürmemek!..

İstanbul'u kim kurmuş?
Bence "Ne Yunan kökenli oldukları kesin belirlenmeyen Megaralılar ne de Troyalılarla benzerlikleri olduğu sanılan Kurbağalıdereliler." Ben de kurmadığıma göre, âşıklılarıyla birlikte Yunanlılar kurmuştur (!).
Haksız mıyım?

Bence: "I, ıh... İm - kân - sız!..."
Haklıyımdır yani...







Yazarlar ve Ozanlar Grubu
İlk Yayın Tarihi: 3.10.2008