SOYKIRIMIN ÇOCUKLARI MESKETLER





26 Aralık 2015 günü 2 uçakla 90 aileden ibaret 329 Ahıska Türkü’nün Ukrayna'dan Türkiye'ye getirilerek Erzincan'ın Üzümlü ve Bitlis'in Ahlat İlçelerine yerleştirilmesi, bu konuda hassasiyetleri bulunan bütün Türk Milliyetçileri ve Türk Ulusalcıları gibi beni de heyecanlandırmış bulunmaktadır. Erzincan Havalimanında Ahıskalıların karşılanması töreninde Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan'ın yapmış olduğu konuşmada geçen şu sözler doğrudur ve gerçekten de bir trajedinin dramatiktir dile gelişidir:

"Ahıskalı soydaşlarımızla 1800'lü yıllardan itibaren aramıza sınırlar girdi. Ama gönüllerimizin arasına hiçbir mesafe girmedi. Ahıska, Gürcistan’da aslında yakın bir bölge. Büyük acılar yaşadılar. 1944 yılında 2. Dünya savaşının yaşandığı trajedide Ahıskalı kardeşlerimiz, soydaşlarımız trenlerle bir bilinmeze doğru gittiler. 120 bin kişi trenlere dolduruldu. Nereye gittikleri belli değildi. Kuru bir yaprak gibi dünyanın dört bir yanına savruldular. Evet bugün dünyanın 9 ülkesinde yaşıyorlar. İkinci büyük trajedi 1989 yılında yaşandı. Yine acıyı çekenler Ahıskalı kardeşlerimiz oldu. Yine sürgün edildiler. Yine cefa çektiler. Evet Türkiye yarım asır çerisinde iki defa yerlerinden edilen kardeşlerine sahip çıktı, sahip çıkacak. 1992 yılında başka hiçbir topluluk için yapılmayanı yaptı. Ahıska Türklerinin Türkiye’ye kabulü ve iskanına dair kanun kabul edildi. Türkiye Cumhuriyeti bütün kurumları ve hükümetleriyle Ahıska Türklerine sahip çıkmıştır."(1).

Hükümete Teşekkürler
Şahsen birçok yazımda, önce Rusların, arkasından da Özbeklerin zulmüne maruz kalan ve yarım asırda iki kere sürgüne tabi tutularak adeta vatansız (haymatlos) durumuna düşürülen ve anavatanları olan bugünkü Gürcistan'ın Türkiye sınırı boyunca uzanan bölgelerine bir daha dönme imkanı bulamayan Ahıska (Mesket) Türklerinin, Türkiye'ye getirilerek Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu'daki devlet arazilerine yerleştirilmesini ve bu insanların, ayrılıkçı Kürt hareketlerine karşı bir tampon oluşturabileceklerini, ayrıca yerleştirildikleri bölgelerde devlet hakimiyetinin sağlanmasına yardımcı olabileceklerini savundum durdum kendi çapımda. Çünkü bana göre; Ahıskalılar, Mesketya da denilen Gürcistan'ın Türkiye sınırı boyunca uzanan coğrafyada yaşamakla, özbeöz Osmanlı Türküdürler. Özbeöz Anadolu Türklerinin akrabalarıdırlar. Çünkü Ahiskalılar Türkçeyi genelde Anadolu ağzıyla konuşmaktadırlar. Esasen Osmanlı döneminde Çıldır Eyaletimize bağlı bir sancak bölgesiydi Mesketya.

Dolayısıyla; iktidar tarafından Türkiye'ye getirilen Ahıska Türklerine mensup 90 aileden müteşekkil 329 kişinin, Üzümlü(Erzincan) ve Ahlat (Bitlis) ilçelerine yerleştirilecek olmasını önemli ve bir başlangıç olarak görüyorum. Bu sebeple, bu insanların Türkiye'ye gelmesinin yolunu açan AKP İktidarına içtenlikle teşekkür ediyorum. Umarım bu durum, sadece küçük bir siyasi manevradan ibaret kalmaz. Şahsen, özellikle Muş, Malazgirt, Çaldıran ve Harran Ovalarında bulunana kamu arazilerinin bu insanlara tahsis edilmesinin milletimizin istikbali açısından hayati derecede önemli olduğunu düşünüyorum. Bugün dünyada sayıları en baba ve en kaba rakamla 300.000'i biraz geçen Ahıska Türkü'nü, milli bünyemize kabul edip sindirmek, Türkiye gibi büyük bir devlet için zor olmasa gerekir. 2.5-3 milyon Suriyeli Arabı yıllardır barındıran ve bu iş için şimdiye kadar milli bütçesinden 7-8 milyar dolar harcayan bir ülke için 300.000 Ahıska Türkünü kabul edip, bağrına basmak ve barındırmak devede kulak bile sayılmaz. Üstelik bu adamların çok çalışkan oldukları bilinmektedir. Kısa sürede yerleştirildikleri bölgeleri mamur edeceklerinden benim hiç şüphem yoktur.

Öte yandan, yukarıda bahsedilen ovalara sadece Mesket Türklerinin değil, batı illerinden Türk nüfusu kaydırılmasının da önemli olduğunu düşünüyorum ben. Türkiye Cumhuriyeti, tıpkı bir zamanlar Doğu Karadeniz bölgesinden bugünkü Hatay ve bazı doğu illerine nüfus kaydırdığı gibi, bugün de aynı şeyleri yapabilir. Zira coğrafyayı vatan yapmak, ancak üzerinde yaşamakla ve o coğrafyayı mamur etmekle mümkündür. Osmanlı, bunu, özellikle Balkanlarda başarı ile uygulamıştır vaktiyle. Malazgirt, Muş, Çaldıran ve Harran Ovalarında vatanına bağlı, devletine sadık yurttaşların iskan edilmesini hangi vatansever istemez ki...

Kimdir Bu Mesketler Ya da Ahıskalılar
Dr. Arif Yunusoy tarafından çok sayıda kaynaktan istifade ile yazıldığı anlaşılan "Ahıska (Mesket) Türkleri: İki Kere Sürgün Edilen Halk" başlığıyla yazılan bir yazıdan anlaşıldığı kadarıyla; Ahıska (Mesket) Türkleri; son derece trajik geçmişe sahip bir halktır. Gürcistan'ın yerli halklarından biri iken önce Stalin tarafından 1944 yılında Orta Asya Cumhuriyetlerine sürülmüşler, 1989 yılında ise Özbekler tarafından kıyıma tabi tutulmuşlardır. Bu tarihten sonra Rusya'nın çeşitli yerlerine dağılmışlar, anavatanları olan Gürcistan'a ise bir daha dönememişlerdir.

Çeşitli kaynaklarda "Müslümanlar", "Türkler" "Tatarlar" ve Gürcistan Sünnileri" olarak adlandırılmışlardır. 1944 öncesinin Sovyetler birliği döneminde ise daha çok "Türkler" veya "Azeriler", bazen de "Gürcüler" şeklinde çağrılmışlardır. "Öbkeler", "Kazaklar", "Kırgızlar" ve bazen de "Kafkasyalılar" olarak adlandırılmışlardır. Osmanlılar döneminde Mesketya, o sırada 24 sancaktan oluşan "Çıldır" eyaletine bağlanmıştır.

SSCB'nin çökmesinden hemen önce vuku bulan değişik olaylar yüzünden Bağımsız Devletler Topluluğu ve diğer cumhuriyetlerdeki Mesket Türklerinin gerçek sayısını belirlemek zordur. Ocak 1989'da yapılan sayıma göre; Sovyetler Birliği'ndeki sayıları 207.500 olarak tespit edilen Mesketlerin, 106.300'ü Özbekistan'da, 49.600'ü Kazakistan'da, 21.300'ü Kırgızistan'da, 17.700'ü Azerbaycan'da ve 9.900'ü Rusya'da yaşıyordu. Geri kalanı, yaklaşık 3.000 kişi Ukrayna ve Gürcistan'da bulunuyordu. Bu sayım sırasında yapılan tespite göre; Mesketlerin %91'ine tekabül eden 189.900'ü anadillerinin Türkçe olduğunu bildirmişlerdir. Ana dillerinin Rusça olduğunu söyleyenlerin sayısı ise sadece 3.800'dür (%2). Ana dili olarak başka dilleri söyleyenlerin oranı ise %7'ye, sayıları ise 14.700 olarak tespit edilmiştir.

Yazara göre; Mesketler hakkında verilen yukarıdaki sayılar gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü bunların çoğu kayıtlara Azeri, Gürcü, Özbek, Kazak ve Kırgız olarak geçirilmiştir. Azerbaycan'daki "Vatan" temsilciliğinin verdiği bilgilere göre; bugün Bağımsız Devletler Topluluğu'nda yaklaşık 300.000 Ahıska Türkü yaşamaktadır, bunlardan 106.000'i Azerbaycan'dadır. Temmuz 1997'de, Yusuf Serverov tarafından Cenevre'deki BM konferansına sunulan bilgiye göre ise; 275.000 Türk'ün Bağımsız Devletler Topluluğu'nda yaşadığı, bunlardan 96.000'inin Kazakistan'da, yaklaşık 73.000'inin Rusya'da ve 63.000'inin Azerbaycan'da yaşadığı bildirilmiştir. Ayrıca yukarıdaki rakamlara ilaveten Mesketler'den 28.000'inin Kırgızistan'da, 12.000'inin Özbekistan'da, 2.500'ünün Ukrayna'da, 187'sinin Gürcistan'da ve 24'ünün de Beyazrusya'da yaşamakta olduğu bildirilmektedir.

Bu bilgileri sağlıklı bulmayan yazara göre; eski SSCB bölgesinde yaşayan Ahıska Türklerinin nüfusu 260-335.000 arasındadır ve bunların ülkelere göre dağılımı şöyledir:
90-110.000 Azerbaycan'da,
90-100.000 Kazakistan'da,
50-70.00 Rusya'da,
25-30.000 Kırgızistan'da,
10-15.000 Özbekistan'da,
5-10.000 Ukrayna'da ve yaklaşık 700 de Gürcistan'da.(2)

Ahıskalılar Ne kadar Türk'tür
Yanlış bilmiyorsam bugün Kazakistan sınırları içinde kalan Cambul şehrinde oturan Cuma isimli bir Türk, Taşkent Film Festivali için 1980 yılında Taşkent’e giden Yavuz Bülent Bakiler’e şu yürek dağlayıcı sözleri söylemiştir:
"Bir almanın yarısı siz, yarısı biz! Dadımız da bir, rengimiz de. Aha bu Uruslar’ın hangisi bize benziyer? Kinoyla (sinemayla) başım o gader hoş değüldür. Ben çoluğu-çocuğu bir maşine (otomobile) dolduruyerim, Taşkent’e hasret öldürmeye götüriyerim. Orda, direklerde Türk Bayrağı görüyerih! Türk kinosunda (Türk Sinemasında) Türkçe dinliyerih seviniyerih” Göğsümüz gabariyer, başımız göğe değiyer! (3)

Aynı festivalde yine Y.B. Bakiler’e Dr. Selami isimli bir Türk'ün söyledikleri çok daha can yakıcıdır. Şöyle diyor Dr. Selami:
"Bakın, biz burada türkülerimizle yaşıyoruz. Türkülerimiz, benim için bir yaşama gücüdür. Anadolu Türküleri, yolumu aydınlatan bir nurdur. Dilimdeki gururdur. Ben, türkülerimize sevdalı büyümeseydim adım belki de Selâmi olmayacaktı. Şu gördüğünüz pikabın yanındaki bantlarda ve plaklarda, yüzlerce Türkiye Türküsü var. Sabah-Akşam, hep onları dinliyorum. Ama dinledikçe daha çok Türkü bantım olsun istiyorum. Taşkent gazeteleri, zaman zaman, Moskova’ya bir Türk heyetinin geldiğini yazıyor, Haberi okuyunca, ilk uçağa atlayıp Moskova’ya gidiyorum. Önce o Türk Heyeti’ni bulup onlarla dostluk kuruyorum. Sonra beraberlerinde getirdikleri, başkalarına bir-birbuçuk rubleye satacakları Türkü kasetlerini, üç ruble vererek ben satın alıyorum. Şimdi sizden de rica ediyorum...Yeter ki getirdiğiniz türküler benim yüreğimin çerağı olsun. Tamam mı? Anlaştık mı? He mi?...Ben bulunduğum şehirde Türkiye’yi de duymak, Türkiye türküleri dinlemek isterim. Taşkent’te Türkiye Radyoları’nın sesi duyulmuyor. Radyolarınızın geniş programını dinlemek için Batum’a gideceğim. Sizin radyolar, oralarda güzel dinleniyor. Buralarda yer sağır, gök bakır! Benim için mutluluk, türküler dinlemektir. Ben türküsüz yaşayamam. Batum’a türküleriniz için gideceğim"!(4)

Peki kim mi yukarıdaki sözlerin sahipleri olan Cambullu Cuma ve Dr. Selami? Söyleyeyim; onlar iki Mesket Türkü'dür. Yani onlar, bizim kanımızdan, canımızdan birer parçadır. Onlar bizim soydaşlarımızdır, karındaşlarımızdır. Dolayısıyla; biz onlara sırtımızı dönemeyiz? Onlara kucağımızı, sinemizi ve kapılarımızı açmak zorundayız. Zira bu ülkenin çocuklarının, Elvis Presley'i, Beatles'ı ve Michael Jackson'ı ilahlaştırdığı zamanlarda Ahıskalılar, Aşık Veysel'in, Mahzuni Şerif'in, Neşet Ertaş'ın ve Bedia Akartürk'ün Türkü bantlarını satın alabilmek veya onların seslerini radyodan duyabilmek için binlerce km. yolu gitmeyi göze alıyorlardı. Zira Dr. Selami, bunun için Taşkent ile Moskova arasındaki 3000 KM'lik yolu gittiğini söylemiş Y.B.Bakiler'e! Dolayısıyla; Ahıskalılar işte bu kadar Türk'tür efendim...




Ömer Sağlam




1-http://www.hurriyet.com.tr/turkiye-ahiska-turklerine-kucak-acti-40032090
2-Bu bilgiler Dr. Arif Yunusoy'un "Ahıska (Mesket) Türkleri: İki Kere Sürgün Edilen Halk" başlıklı yazısından özetlenerek aktarılmıştır. bkz. https://www.tarihtarih.com/?Syf=26&Syz=357242
3- Yavuz Bülent Bakiler, Türkistan Türkistan, TDV. Yayınları, Ankara,1996, s. 27.
4- Age, s. 66, 68, 69.

PAPA İNSANLARI ALDATAN BİR SAHTEKÂRDIR




turklere biz savas actik kacaznuni225Papa, kürsüye çıktı ve Hristiyanların yüzlerce yıllık kinini, “Soykırımcı Ermeniler”le işbirliği yaparak, dünyanın üstüne kustu. Yüzsüzce, rezilce, ahlaksızca…

Sözcükleri, yaptığı rezilliği anlatmak için özenle seçtiğimi sanmayın. Asla! Yaptığım tek şey, gerçeğin; bir de benim kalemimden yayınlanmasıdır, o kadar!

PAPA'YA HODRİ MEYDAN
Papa, gerçeği söylediğim için beni mahkemeye versin. İğrenç iftiraları ortaya çıkmasın diye tarafsız bir mahkemeye başvuramaz. Bunu biliyorum. Siyasi ve dinî gücünden yararlanıp, taraflı bir mahkemeye de gidebilir.

İşte ona açık çek! Taraflı mahkemeyi de kabullenirim. Hiç olmazsa gerçekleri anlatma fırsatı çıkar. Hatta bu konuda, Papa’yı kışkırtırım bile:
- Efendi, bir parça cesaretin varsa; şu yediğin herze konusunda benimle hesaplaş… Hadi, ister mertçe ister karakterince… Çık karşıma, çık ki hesaplaşalım. Onun bunun ardına saklanma… Malum ayak oyunlarını oynamana da izin veriyorum. Hadi gel!

PAPALIK, HRİSTİYANLARI GÜNAHA İTEN BİR ÇIKAR KURULUŞUDUR
İsa aleyhisselamın, Allah’ın oğlu olmadığını bile bile, işin doğrusunu, temsil ettiği dinin mensuplarına açıklamayan, hâlâ o zavallıları sömüren bir zihniyetten ne beklenir ki? Allah’ın dinini paganist bir dine dönüştüren bu insanların, saçma sapan çağrılarına itaat edilme sebebiniyse hiç anlayamam.

Haçlı Seferleri”ni yaratan, kışkırtan, sayısız insanın ölümüne neden olan da yine böyle bir "papa"ydı.

PAPA KUSUYOR
Francesco denen ve bana göre akıl dışı bir işe soyunan Papa, şunları söylüyor:
Son yüzyılda insanlık ailemiz 3 büyük ve eşi görülmemiş trajedi yaşamıştır. Bunların ilki, ‘genel olarak 20’nci yüzyılın ilk soykırımı olarak görülen’ ve ilk Hristiyan toplum olan siz Ermeni halkının yanı sıra, Katolik ve Ortodoks Suriyelilere, Asurilere, Keldanilere ve Yunanlara çarpandır. Piskoposlar, rahipler, dindarlar, kadınlar, erkekler, yaşlılar ve hatta savunmasız çocuklar ve hastalar bile öldürülmüştür.

BUNDAN SONRA TÜRKLERE KARŞI İŞLENECEK CİNAYETLERDEN PAPA SORUMLUDUR
Breh breh breh!
Ahlaksıza bak! Kaşla göz arasında; Suriyeli, Asuri, Keldani diye saydırıverdi. Batı Anadolu'da büyük soykırım yapan Yunan'ı da soykırım mağduru diye yutturdu. Aynen "Soykırımcı Ermeni"yi yutturduğu gibi... Zaten Yunan da aynı tezi işleyip duruyor.
Al birini vur ötekine...

At be Papa! At ki, Ermenilere yeni fırsatlar doğsun. Anadolu insanına, Karadağlı kardeşlerimize yaptıkları gibi yeni soykırımlara girişsinler.
Diplomatlarımızı yeniden öldürsünler.
Unutma ki bundan sonra işlenecek her cinayetin sorumlusu sensin!

YÖNETİCİLERİMİZ KÜKREYİVERDİ
Arslan gibi kükreyen yöneticilerimiz, Papa'ya gereken cevabı anında (!) verdi.
Bu cevapları yayınlamazsam haksızlık etmiş olurum.

Bay Recep'in Başbakanı Bay Ahmet Davotoğlu:
- Sayın Papa'ya ve bulunduğu makama yakışmamıştır.

Bay Recep'in Diş İşleri Bakanı Bay Mevlüt Çavuşoğlu:
- Papalık makamının ifadeleri karşısında büyük hayal kırıklığı ve üzüntü duyduk. Tarihî gerçeklerden uzak, tek taraflı anlatının esiri olmuş ifadeleri Papa’nın bugünkü konuşma metninden okuyarak, acılar arasında hiyerarşi kurulduğu ve seçici davranıldığı ve bu yapılırken sadece Hristiyan Ermenilerin acılarından bahsedilmesine, Müslümanlara ve diğer inanç grubundan ölenlere hiç yer verilmemesine anlam veremedik. Vatikan’ın izlediği bu tutum karşısında mutlaka bir tepki vereceğiz. İlişkilerimizde güven kaybına yol açan bugünkü gelişmelere mutlaka karşılık verilecek.

Yine Bay Recep'in Diş İşleri Bakanı Bay Mevlüt:
- Papa ayrımcılık yapıyor.

Yeniden Bay Recep'in Diş İşleri Bakanı Bay Mevlüt:
- Maalesef tarih, siyasete alet edildi. Her şeyden önce bir din adamının özellikle son yıllarda artan ırkçılık, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı ve hoşgörüsüzlük karşısında hoşgörü, barış ve kardeşlik mesajı vermesi gerekiyordu.

Bay Mevlüt'ün Dış İşleri sözcüsü:
- Hayal kırıklığı ve üzüntü duyduk. Güven kaybına yol açtı.

Bay Mevlüt'ün bakanlığının açıklaması:
- Vatikan Büyükelçisi Mehmet Paçacı istişarelerde bulunmak için Türkiye’ye çağrıldı.

İŞTE DİPLOMASİ İŞTE ANINDA MUKABELE
Ağlar nitelikli bu müthiş cevaplar karşısında, Papa’nın ödü kopmuş olmalı.
Papalığa bağlı olan, olmayan ne kadar “piskopos, patrik, kardinal, papaz, rahibe, okuyucu, diyakoz, keşiş” varsa tir tir titremektedir şimdi...
Geri çağırma olayıysa gülünesi, saçma ve fos bir eylem.

Her Ermeni olayında büyükelçilerimizi Ankara'ya çağırıyor, sonra kös kös geri yolluyor; ondan sonra da bunun adına "Sert tepki!" diyoruz.
Geçin babam, geçin bunları!

Cumhurbaşkanı’na gelirsek…
Her şeye anında “Ey!” diye başlayan cümlelerle cevap verme âdetinde olmasına rağmen, şu ana kadar hiç ses etmedi. Tüm günü futbolculara nasihat etmekle geçti. Allah bilir ya yarın da görmez.

Aslında görse ne yazar! O cevap anında verilmeliydi. Hem de Papalığın cinayetlerini saydırarak. Mukabele denen şey budur. Diplomasinin kuralları da böyle der ama nerede bizde o kural? Ara ki bulasın.

Muhalefetse yazım yayına girene kadar, Cumhurbaşkanı’nı taklit etmekteydi.

BU PAPA, RECEP TAYYİP ERDOĞAN'IN İLK KONUĞU DEĞİL MİYDİ?
Bu Papa'yı, methiyeler düzerek Türkiye'ye davet eden, Erdoğan Bey'in ta kendisiydi. Papa, Kasım 2014'te gerçekleşen bu ziyaretle kaçak sarayın ilk konuğu olarak tarihe geçti. O ziyarette, Recep Bey; "Farklı düşündüğümüz hiçbir şey yok" derken acaba ne kastetmişti?

Papa'nın daha o zamandan Ermenilerin yanında yer aldığı, Türkleri soykırım suçlusu olarak işaret etmeye hazırlandığı belliydi. Bu açıkça yazılıp konuşuluyor, Papa'ysa çelişkili ifadelerle zımni teyitler yapıyordu.

Bir ükeyi yöneten erk, bu kadar görüş bozukluğu yaşayabilir mi?
Yaşarsa iktidarda kalabilir mi?
Kalıyor işte...

Peki ama olayların akla uygun açıklaması var mı? Bence var!
İyi de suçlu kim? Kim olacak; kendilerini "tek adam"a göre ayarlayan tüm siyasetçi, bürokrat ve asker takımıyla o tek adamın ta kendisi suçludur.

AVRUPA TÜRKLERE KARŞI COŞMAYA HAZIR
Avrupa'da birçok basın organı Papa'nın çıkışından "Cesur ve haklı!" diye söz ediyor. Üstelik şaştıklarını belirterek; "Bu yeni bir şey değil ki, Papa Jean Paul II'de yıllar önce aynı şeyi söylemişti." diyorlar. Buradan da şu ortaya çıkıyor, vatanımızın onuru için bir arpa boyu yol yürünmemiş.
Yürümeyen kim? Yönetenler!

İtalyan muhalefetinin aşırı sağcı lideri Matteo Salvini'yse ileri gidenlerden biri. Şöyle konuşuyor: "Soykırımı tanımayan bir ülke, bırakın AB'ye girmeyi, Avrupa'yla üyelik müzakereleri yürütmeye bile layık değildir. Papa Francesco'ya Türkiye'nin maskesini düşürme cesareti gösterdiği için teşekkür ediyorum. İlgili parlamentolara mektup gönderip, Türkiye'nin Avrupa Birliği'yle müzakerelerde bulunmasını engelleyeceğiz."

Görüyorsunuz, bela "Geliyorum!" diye bağıra bağıra geldi. Türkiye'yi yönetenler ve onların uyduruk gündemleri peşinde koşturan Türk halkı hariç, tüm dünya bugünün geleceğini biliyordu. Ermeni ve Fransızlar, yazıp söylediler bunu... İnanmayan o sitelere baksın. Gün, ay, yıl verdiklerini, neredeyse saat bile yazdıklarını görürler.

YAŞANANLARA TÜRKİYE'NİN TEPKİSİ
Türkiye'nin tepkisine gelince...
İnanın hiç kimsenin umurunda değil.
Çünkü AKalPe Hükûmeti, Doğu'da olduğu gibi Batı'da da büyük güven kaybetti. Duyacağımız; en fazla birkaç "vah vah!", sonra "Bovazici, raki, sis kepap sok gud!".

Ey, Türkiye’yi Yöneten ve Yönetmeye Talip Olanlar!
Ey, Türkiye’deki Kurumların Yöneticileri!
Ey, Türkiye’deki Sivil Toplum Kuruluşları!
Hepsinden de önemlisi: Ey, Türk Halkı!
Neredesiniz?

Adamlar yıllardan beri bugüne hazırlanmaktaydı.
Sizlerse fuzuli işlerle saçma sapan gündemlerle birbirinizin kuyusunu kazmakla meşguldünüz. Hem sakın ola ki bu iş burada bitti sanmayın. Devamı var. Hem de 36 kısım, tekmili birden! Hazırlanın, mucize olmazsa beterleri gelmekte...
İşin en acı yanıysa, soykırımcılar tarafından soykırımla suçlanmak.
Biliyorum, bana kızanlar var.
Kendi ilgisizliğini saklamak için “Kafasını Ermenilerle bozmuş!” diyenler bile çıkabilir. Aslında kızdığım Ermeniler değil, bu ilgisiz tipler.
Yani "görmekten, duymaktan, konuşmaktan korkan"lar.
Görün, bakın; anlı şanlı gazetelerimizle anlı şanlı yazarlarımızı izleyin.
Olayı görmezden gelecek ya da bir iki basit cümleyle geçiştireceklerdir. Herkese nasihat verirler ama polemik yapıp özelle geneli karıştırmakta da üstlerine yoktur. Sorarsanız, hepsinin Ermeni arkadaşları vardır ve onları gücendirmek istememektedirler. İyi ama Ermenilerin Türk arkadaşları yok mu? Onlar büyük bir rahatlıkla ağızlarına geleni söylüyorlar.

Bizim tarafta hiçbir şey değişmeyecek. Yarın, sosyal paylaşım ağlarında lay lay lomlar en fazla tıkı alacak. Hilkat garibesi vücudunu sergileyen Kim Kardashian'ın cıbıl fotoğrafları defalarca beğenilecek. Garip ama gerçek de bu!..

Az önce hitap ettiğim insanlara soruyorum:
Bu vurdumduymazlığa bu aymazlığa, korkup sümen altına saklanmanıza değdi mi?
Değdi mi masum ölmüşlerimize leke atılırken yalnızca yutkunmaya?
Değdi mi adlarınızı lekeletmeye?

Değdi mi geleceğiniz olan çocuklarınızın soykırımcı tanımıyla kirlenmesine? Torunlarınızın, doğmamış bebelerinizin soykırımcı olmasına?..
Değdi mi?
İçiniz rahat mı şimdi?





Günay Tulun